30 Temmuz 2016'da Londra'da Harry Potter'ın büyülü dünyası ile ilgili yeni bir hikaye ile karşı karşıya kaldık. Harry Potter ve Lanetli Çocuk'dan bahsediyorum, bu Jack Throne tarafından kaleme alınmış bir tiyatro oyunu. Londra'da yapılan ilk gösterimin ardından, oyunun sahne metni bir kitap haline getirilip dünyanın dört bir yanındaki okuyucularla buluştu.
Aslında oyunun gösterim tarihinin özel bir anlamı var. Harry Potter serisinin yedinci kitabındaki Hogwarts Savaşı'ndan sonra kitabın sonunda epilog adlı bir bölüm vardır, ve bu bölüm okuyucuya kahramanlarımızın 19 yıl sonrasındaki hallerinden çok kısa bir kesit verip bitiyor. Bu bölümde anlatılmak istenen Hogwarts Savaşı'ndan sonra her şeyin yolunda gittiği ve kahramanlarımızın Tom Riddle'dan sonra büyük bir sorunla karşılaşmadıklarıdır. Zaten kitapta "Her şey yolundaydı." cümlesi ile biter. Hogwarts Savaşı'nda Voldemort yenildiğinde takvimler 1997 senesini göstermektedir. 19 yıl sonrası ise 2016'dır. Tarihler üzerinde kesin bir fikir birliği olmasa da bence burada gözle görülür bir atıf bulunmaktadır. Harry Potter ve Lanetli Çocuk'da bize hikayesini 2016 Temmuz'undan başlayarak anlatır.
Genel olarak kahramanlarımızın bu 19 yıl içerisinde neler yaptıklarını özetlemek gerekirse; Harry Potter ve Ginny Weasley evlenmiştir ve üç çocukları olmuştur; James Sirius Potter, Albus Severus Potter ve Lily Luna Potter. Harry Büyü Bakanlığı'nda Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi başkanıdır ki bu gayet mantıklıdır çünkü Harry 5.kitaptan beri bir seherabaz olmak istediğini açıkça belirtir, Ginny ise Gelecek Postası'nda spor sayfası editörlüğü yapmaktadır bu durumda da gayet mantıklıdır. Bildiğimiz üzere Ginny Hogwarts Savaşı'ndan sonra bir süre profesyonel quiddich oynamış daha sonra çocuklarına daha fazla zaman ayırmak için bırakmıştır. Ron ve Hermione evlenmiş Hugo ve Rose Weasley adlarında iki çocukları olmuştur. Bildiğimiz üzere Ron Weasley'nin ağabeyi Fred Weasley Hogwarts Savaşında hayatını kaybetmeden önce ikiz kardeşi George Weasley ile birlikte Weasley Şaka Dükkanı'nı açmışlar ve buradan iyi para kazanmışlardır. Ron bir seherbaz olarak bakanlıkta bir süre çalıştıktan sonra dükkanın işleri iyice büyüyünce ağabeyine yardım etmek için bakanlıktan istifa etmiştir. Buraya kadar her şey normal ve beklediğim şekilde gerçekleşmiştir. Lakin benim anlam veremediğim bir durum vardır; Hermione Granger büyü bakanı olmuştur. Bunu kitap çıkmadan öncede duymuş ama fan uydurması olduğunu düşünerek pek umursamamıştım. Yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemem muhtemelen Hermione Granger gelmiş geçmiş en iyi büyü bakanı olacaktır. Fakat şöyle bir durum var Harry Potter serisinin beşinci kitabında kahramanlarımız ileride edinecekleri meslekleri seçmeye çalışırken Hermione açıkça diğer herkese çekici gelen seherbazlık, büyücü bankacılığı, şifa gibi mesleklerden kaçınıyor ve bu mesleklere gayet yeterli olmasına rağmen yönelmek istemiyor.Bunun sebebi ise gayet açık bildiğimiz üzere Hermione küçüklüğünden beri idealisttir. Dördüncü kitapta Ev Cini Kurtuluş Cephesi'ni kurar, Gwarp'a en barışçıl yaklaşan ve ona acıyan kahramanımızdır ve yedinci kitapta cincüceler ile büyücüler arasındaki anlaşmazlıklarda cincücelerinde kendilerine göre haklı olduğunu dolaylı yoldan belirtir bütün bunlarla birlikte Harry Potter'in kendilerine sürekli düşmanlık gösteren ev cini Kreacher'a hak etmediği kadar iyi davranır çünkü ev cinleri ve diğer büyün büyülü yaratıklara büyücüler tarafından kötü davranıldığını düşünür. Tüm bu bilgiler ışığında Hermione benim zihnimde hep Büyülü Canlıların Düzenlenmesi ve Kontrolü Dairesi'nde çalışmıştır. Bu konuyu sizlerin kanaatine bırakıyor ve devam ediyorum.
Kitaptaki hikaye genel olarak Harry ve Ginny Potter çiftinin 2. çocukları olan Albus Severus Potter'ın başından geçenleri anlatmaktadır. Albus Severus Potter'ın isimini iki Hogwarts müdüründen almıştır. Albus Severus Potter hikayenin baş karakteri sayılabilir lakin onu bilr hikayenin orta kısmında iyice tanıma fırsatı buluyoruz. Bize ikinci olarak tanıtılan karakter ise Draco Malfoy'un oğlu Scorpius Malfoy'dur, aynı şekilde onu da tam tanımıyoruz çünkü yazar bize karakterleri anlatan diyaloglardan çok az yazmış. Harry Potter karakteri kabul edilebilir düzeyde yazılmış, Ginny Weasley'nin çok az repliği var zaten o yüzden yorum yapamıyorum, Hermione Granger hakkındaki yorumumu zaten belirttim onun haricinde kabul edilebilir düzeyde, Ronald Weasley bence rezalet yazılmış yazar Ron Weasley ile Fred Weasley'i karıştırmış sanırım iki sahne hariç Ron'un Harry Potter serisindeki Ron'la alakası yok. Hugo Weasley, James Sirius Potter ve Lily Luna Potter'ın sadece var oldukları belirtilmiş. Rose Weasley'i de Scorpius Malfoy aşık olduğu için biraz tanıtmak zorunda kalmış yazar, Draco Malfoy bir kaç pürüz hariç hikayenin en başarılı yazılmış karakteri sanırım. Bir sahnede Severus Snape ile karşılaşıyoruz ama yazılan karakterin Harry Potter serisindeki Severus Snape ile uzaktan yakından alakası yok, oyunda bir kaç karakter daha var ama spoiler vermemek için onlar hakkında yorum yapmayacağım ama genel olarak karakterler pek başarılı yazılmamış bence.
Hikayeyi genel olarak beğendim, kısaca özetlemem gerekirse Albus Severus Potter babası ile neredeyse hiç iletişim kuramamaktadır ve bu onları birbirinden uzaklaştırmıştır. Scorpius Malfoy ile çok iyi arkadaştırlar ikisi de sorunlu çocukluklar geçirmektedir ve birbirlerine destek olurlar bir gün Cedric Diggory'nin babası Amos Diggory Potterların evine gelir ve Harry'den zaman döndürücü ile geçmişe giderek oğlunu kurtarmasını ister Harry, Amos Diggory'i rededer. Albus Severus Potter da konuşulanları duyar ve Scorpius Malfoy'un da desteğini alarak Cedric'i kurtarmaya karar verir ve olaylar silsilesi bu şekilde başlar.
Hikayede Harry Potter serisine çok güzel atıflar var ve daha önemlisi hikayenin bir ana fikri var bunlar gerçekten güzel şeyler bence hikaye genel olarak güzel ama başka sorunlar var. Tabi ki bir tiyatro oyununun sahne metninden Harry Potter serisindeki hikaye derinliğini beklemiyorum ama son dokuz yıl içerisinde hayır amaçlı yazılmış üç tane kısa kitapçık haricinde çok az bilgi edindik Harry Potter dünyası ile ilgili. Bu sebepten dolayı daha fazla ayrıntı verilebilirdi bence her şey çok özet olarak anlatılmış. Bunu dışında beni rahatsız eden bir şey daha var kitapta mekan tasviri yok.Normal tiyatro metinlerinde sahne öncesinde sahnenin nerede geçtiği tanımlanır, mesela sahnelerin yarısı Harry ve Ginny Potter'ın evinde geçiyor ama benim Harry'nin evinin nasıl bir yer olduğuna dair hiç bir fikrim yok.
Genel olarak söyleyeceklerim bu kadar her şeye rağmen Harry Potter dünyası ile ilgili bir hikaye daha okumak beni çok mutlu etti eminim sizi de edecektir.Bence tatmin edici bir hikaye okumadığımız için üzülmemeliyiz Harry Potter ile hiç tanışmamış yada tanışıpda anlamamış olanlar için üzülmeliyiz. Bana ve bütün Harry Potter fanlarına bu sihirli dünyanın kapılarını açtığı için J.K. Rowling'e teşekkürü bir borç bilirim.
Furkan's Journal
Ben Furkan Nacar, okuduğum kitaplara izlediğim filmlere oynadığım oyunlara ve daha birçok şeye kendi penceremden bir göz attığım blog
15 Aralık 2016 Perşembe
13 Ağustos 2016 Cumartesi
İNCELEME&YORUM - BATMAN THE TELLTALE SERİES
Telltale Games'in geliştirip yayınladığı Batman Telltale series geçtiğimiz günlerde PC oyuncuları için piyasaya sürüldü. Eylülde Playstation ve XBOX için piyasaya sürülmesi bekleniyor. Telltale Games'i Game of Thrones ve Walking Dead oyunlarından tanıyoruz, ama bence şirketin bu kadar üne kavuşmasının ana sebebi Wolf Among Us adlı oyundur. Bilmeyenler için bu tip oyunlar çizgi romanları andıran grafikleriyle oyuncuya oynanıştan daha çok hikaye anlatımı sunmaktadır. Oyundaki diyalogların bi kısmına kendimiz karar verebiliyoruz yani birkaç seçenek içinden karakterimizin ne diyeceğine karar verebiliyoruz. Telltale Games'in iddiasına göre bu seçimler oyunun gidişatını değiştirebiliyor. Bunu duyan bütün oyuncular heyecanlanıyor haliyle ama bu seçimler hikayeyi çok az etkiliyor bence yani genel olarak ortada bi hikaye var siz onu isteseniz de istemeseniz de onu oynuyorsunuz.
Gelelim oyunumuza; şimdi işin içinde Batman olduğunda oyunun çıkmasını iple çekmemek ve bir beklenti oluşturmamak elde değil ve hemen hatırlatıyoruz oyunun diğer Batman oyunlarıyla pek bir ilgisi yok. Oyun 5 bölümden oluşuyor, henüz 1. bölümü yayınlanmış durum da ama Aralık ayına kadar 5 bölümünde tamamlanacağı söyleniyor. Anladığım kadarıyla her bölümde Batman'in bir baş düşmanıyla karşı karşıyayız. İlk bölümde Batman çizgi romanlarındaki İtalyan mafya babası figürü olan Carmine Falcone ile karşı karşıyayız. Bence ilk bölüm için daha ilgi çekici bir villain bulunabilirdi.
Batman'in diğer düşmanları arasında sönük kalıyor. Oyunda diğer Batman oyunlarının aksine hem Bruce Wayne hem Batman ile oynayabiliyoruz. Oyunun ilk bölümünün çıkması ortalama üzeri notları da beraberinde getirdi. Benim ilk dikkatimi çeken oyundaki ayyuka çıkmış FPS sorunu oldu. Ama oyun yeni çıktı eminim önümüzdeki günlerde birkaç patch ile optimize edeceklerdir. Bahsettiğim gibi oynanış diğer Telltale oyunlarıyla hemen hemen aynı ama oyunda kanıtları ve objeleri birbirine bağdaştırma mekaniği eklenmiş gayet güzel bence ama ileri ki bölümlerde bunun ne kadar üstüne düşerler bilinmez. Grafikler diğer oyunlara göre biraz daha iyileştirilmiş daha güzel bir görünüm var.
Hikayeye için konuşmak gerekirse öncelikle oyunu oynamak için ileri düzeyde olmasa da en azından orta düzeyde İngilizce bilmeniz gerekiyor. Tabi ki Batman fanları için çok heyecan verici hikaye üzerine kurulu bi oyun oynamak. Lakin beni fena halde rahatsız eden bir durum var. Aslında çoğumuzun bildiği üzere Batman, Spiderman. Kaptan Amerika gibi ünlü çizgi roman karakterlerinin hikayeleri yıllar önce tamamlanmış fakat Marvel ve DC bu ünlü kahramanlardan biraz daha para kazanmak istediler ve düşünmeye başladılar çözümü bulmaları çok da uzun sürmedi dediler ki; başka başka evrenler olsun. Her süper kahraman başka evrenlerde alternatif yaşamlar sürsün...
Tamam iyi hoş.
Süper kahramanlarımızın başka maceralarını konu alan her materyal kahramanların takipçileri için bulunmaz bir nimettir ama neticede şöyle bi sorun çıktı; bi süre sonra çizgi roman çizerleri kişisel fantezilerini tatmin ederek bi sürü çizgi roman çıkardılar. Artık kişisel fantezilerini kağıda dökerek Batman, Spiderman ve benzeri başlıklar altında yayınlamaya başladılar. Kahraman ne karakteristik özellikleri ne de hikayeleri kaldı. Hal böyle olunca kahramanların telif haklarına sahip olan herkes hikayeyi kafasına göre değiştirmeye başladı. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bu değişiklikler başta güzel ve keyifli geliyordu ama artık cidden kabak tadı verdi bu iş ve Batman Telltale Series'in benim için en büyük eksikliği performans sorunları değil hikayenin bu şekilde değiştirilmesidir. Bir yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemiyoruz bu durumdan Telltale Studios'u değil DC'nin ta kendisini suçlu buluyorum. Bunu DC bizzat başlattı ve kimse önünü alamıyor. Mesela Telltale Game of Thrones'in oyununu da yaptı ve küçük ayrıntılar hariç hikayeye gayet bağlıydı. Spoiler vermek istemediğimden Batman Telltale Series'deki değişikliklerden bahsetmeyeceğim ama oyunu oynadığınızda yahut oynanış videolarını izlediğinizde bu değiştirmelerin sizi de rahatsız ettiğini göreceksiniz.
Önümüzde daha dört tane bilmediğimiz bölüm var ve bu oyundan şahsen hala umutluyum tabi ki ne olursa Batman Telltale çoğumuzun keyif alabileceği bir oyun hepinize oyuna bir şans vermesini tavsiye ediyor. İyi oyunlar diliyorum.
Gelelim oyunumuza; şimdi işin içinde Batman olduğunda oyunun çıkmasını iple çekmemek ve bir beklenti oluşturmamak elde değil ve hemen hatırlatıyoruz oyunun diğer Batman oyunlarıyla pek bir ilgisi yok. Oyun 5 bölümden oluşuyor, henüz 1. bölümü yayınlanmış durum da ama Aralık ayına kadar 5 bölümünde tamamlanacağı söyleniyor. Anladığım kadarıyla her bölümde Batman'in bir baş düşmanıyla karşı karşıyayız. İlk bölümde Batman çizgi romanlarındaki İtalyan mafya babası figürü olan Carmine Falcone ile karşı karşıyayız. Bence ilk bölüm için daha ilgi çekici bir villain bulunabilirdi.
![]() |
Christopher Nolan filmlerindeki Carmine Falcone. |
Hikayeye için konuşmak gerekirse öncelikle oyunu oynamak için ileri düzeyde olmasa da en azından orta düzeyde İngilizce bilmeniz gerekiyor. Tabi ki Batman fanları için çok heyecan verici hikaye üzerine kurulu bi oyun oynamak. Lakin beni fena halde rahatsız eden bir durum var. Aslında çoğumuzun bildiği üzere Batman, Spiderman. Kaptan Amerika gibi ünlü çizgi roman karakterlerinin hikayeleri yıllar önce tamamlanmış fakat Marvel ve DC bu ünlü kahramanlardan biraz daha para kazanmak istediler ve düşünmeye başladılar çözümü bulmaları çok da uzun sürmedi dediler ki; başka başka evrenler olsun. Her süper kahraman başka evrenlerde alternatif yaşamlar sürsün...
Tamam iyi hoş.
![]() |
Farklı evrenlerdeki Batman'lerin bi kısmı |
Önümüzde daha dört tane bilmediğimiz bölüm var ve bu oyundan şahsen hala umutluyum tabi ki ne olursa Batman Telltale çoğumuzun keyif alabileceği bir oyun hepinize oyuna bir şans vermesini tavsiye ediyor. İyi oyunlar diliyorum.
25 Temmuz 2016 Pazartesi
İNCELEME&YORUM - İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN
Çoğumuzun son günlerde popüler kültür haline dönüşen Kürk Mantolu Madonna kitabının yazarı olarak yada lisedeki edebiyat derslerimizden hatırladığı Sabahattin Ali 25 Şubat 1907 tarihinde bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Gümülice'de doğmuş ve 2 Nisan 1948 tarihinde ülkeyi terk etmeye çalışırken hazin bir şekilde hayatı son bulmuş olan yazarımızdır. İlköğrenimini Anadolu'nun çeşitli yerlerinde tamamlamış, sonra 5 yıl Balıkesir Öğretmen Okulu'nda öğrenim görmüş ve İstanbul Öğretmen Okulu'ndan mezun olmuştur. 21 yaşındayken Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2 yıllığına Almanya'ya gönderilmiştir. Almanya'dan döndükten sonra yine Anadolu'nun muhtelif yerlerinde öğretmenlik yapmıştır. Bu bilgileri verme sebebimiz yazarın ülkeyi iyi tanıdığını ve eserlerinde bahsolunan yerlerin aslında yazarın kendi yaşamında gördüğü ve bildiği yerler olduğunu sizlere göstermektir.Yazarın eserleri Türkiye'de uzun süre yasaklı kalmış, ancak 1960 sonrasında okuyucuyla tam anlamıyla buluşabilmiştir. Yazarın değişken ve soğuk bir kişiliği olduğu ve ayrıca bu dünyada namuslu olan herkesin solcu olması gerektiğini düşündüğü rivayet edilir. Bu bilgiler tabiki kesinliği şüpheli ama doğru olma ihtimali olan bilgilerdir. Sabahattin Ali'nin ömrü duruşmalarla, sürekli takpilerle ve tutukluluklarla geçmiştir. Ünlü Aldırma Gönül adlı şiirini de Sinop Cezaevi'nde tutuklu iken yazmıştır. Romanları ile bilinmesine rağmen kendisi büyük bir öykücüdür ve ismi ülkenin en iyi öykücüleri olan Sait Faik, Refik Halit gibi isimlerle birlikte anılır. Hayatı ve kişiliğiyle alakalı daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler, bizzat kendi kızı Filiz Ali tarafında yazılmış, Filiz Hiç Üzülmesin adlı eseri okuyabilirler.
Bu yazımızın konusu olan İçimizdeki Şeytan ilk olarak 1940 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayınlanmıştır. Eser sonraları siyasi damgası yemiş ve daha önce de söz ettiğim gibi uzun yıllar yasaklı kalmıştır. Şimdilerde de kitabın siyasi içerikli olduğunu savunanlara katılmıyorum. Eserde bazı siyasi izler olduğunu kabul ediyorum hatta fena halde yanılmıyorsam Nihal Atsız'a kitap boyunca atıflarda bulunulduğunu düşünüyorum fakat kitabı tarafsız bir tavırla okuyanların asıl eleştirinin insanın kendisine ve topluma yapılmış olduğunu göreceklerine eminim. İki ana karakterimiz var eserde; Ömer ve Macide. Sabahattin Ali'nin diğer romanlarında alışık olduğumuz gibi yazar anlatmak istediğini zor bir aşkı konu alarak anlatmış diyebiliriz sanırım. Diğer romanlarından ayrı olarak yazar bu eserinde daha çok iç tahlile başvurarak biri toplum biri bizzat kendi tarafından kapana kısılmış iki insan ve etraflarındaki acımasız hayatı anlatıyor. Sabahattin Ali bu iç tahlilleri kendince önceki çoğu yazar gibi sırf yapabildiği için yapmıyor ve romana mükemmel bir hava katıyor.Zaten bu iç tahlillere sadece yeteneğini göstermek için başvurmuş olan yazarlar farkında olmadan tecrübeli olmayan okuru fena halde sıkıyorlar. Bunların aksine Sabahattin Ali bu iç tahlilleri o kadar yerinde ve o kadar anlamlı yapıyor ki bir sonraki iç tahlili iple çekiyor karakterlerimizin düşündüklerini ve hissettiklerini çok merak ediyoruz. Darülfinun'da yani şimdiki İstanbul Üniiverstesi'nde felsefe okuyan Ömer içimdeki şeytan olarak tanımladığı bir his ile mücadele etmektedir. Ömer yaptığı bütün kötü işleri bu içindeki şeytanın üzerine yükler, haliyle bu içinde taşıdığı şeytan onu oldukça değişken bir kişiliğe itiyor.Kitabı okurken Ömer içindeki şeytanla her yüzleştiğinde biz de kendimizle yüzleşmekten kurtulamıyoruz. Ne mutlu bu yüzleşmeyi içi rahat bir şekilde sonlandıranlara. Kitap rahatlıkla bir gecede okunabilecek bir anlatıma ve olay örgüsüne sahip bitirdikten sonra da içinizde tekrar tekrar okuma hissi uyanıyor ister istemez. Bu hisse kulak vermenizi tavsiye ederim. Yazarın diğer romanlarında ve İçimizdeki Şeytan'da ölüm önemli bir yer tutuyor, zannımca yazar insanların ölüm karşısında tutundukları lakayıt tavrı her fırsatta eleştiriyor ama bu benim fikrim tabi. Son olarak yazar yoksulluğu ve geçim zorluğunu insana hayret verecek kadar gerçekçi anlatıyor ve buna bağlı olarak karakterlerimizin yaşadığı maddi zorluklar adeta içimize işliyor.Birçok dile çevrilmiş ve yayınlanmış bu eseri herkese tavsiye ediyor, böyle bir yapıtın ülke topraklarından çıkması beni oldukça gururlandırıyor ama yazarın kendi ülkesinde zindan hayatı yaşamış olması bir o kadar da utandırıyor.
Bu yazımızın konusu olan İçimizdeki Şeytan ilk olarak 1940 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayınlanmıştır. Eser sonraları siyasi damgası yemiş ve daha önce de söz ettiğim gibi uzun yıllar yasaklı kalmıştır. Şimdilerde de kitabın siyasi içerikli olduğunu savunanlara katılmıyorum. Eserde bazı siyasi izler olduğunu kabul ediyorum hatta fena halde yanılmıyorsam Nihal Atsız'a kitap boyunca atıflarda bulunulduğunu düşünüyorum fakat kitabı tarafsız bir tavırla okuyanların asıl eleştirinin insanın kendisine ve topluma yapılmış olduğunu göreceklerine eminim. İki ana karakterimiz var eserde; Ömer ve Macide. Sabahattin Ali'nin diğer romanlarında alışık olduğumuz gibi yazar anlatmak istediğini zor bir aşkı konu alarak anlatmış diyebiliriz sanırım. Diğer romanlarından ayrı olarak yazar bu eserinde daha çok iç tahlile başvurarak biri toplum biri bizzat kendi tarafından kapana kısılmış iki insan ve etraflarındaki acımasız hayatı anlatıyor. Sabahattin Ali bu iç tahlilleri kendince önceki çoğu yazar gibi sırf yapabildiği için yapmıyor ve romana mükemmel bir hava katıyor.Zaten bu iç tahlillere sadece yeteneğini göstermek için başvurmuş olan yazarlar farkında olmadan tecrübeli olmayan okuru fena halde sıkıyorlar. Bunların aksine Sabahattin Ali bu iç tahlilleri o kadar yerinde ve o kadar anlamlı yapıyor ki bir sonraki iç tahlili iple çekiyor karakterlerimizin düşündüklerini ve hissettiklerini çok merak ediyoruz. Darülfinun'da yani şimdiki İstanbul Üniiverstesi'nde felsefe okuyan Ömer içimdeki şeytan olarak tanımladığı bir his ile mücadele etmektedir. Ömer yaptığı bütün kötü işleri bu içindeki şeytanın üzerine yükler, haliyle bu içinde taşıdığı şeytan onu oldukça değişken bir kişiliğe itiyor.Kitabı okurken Ömer içindeki şeytanla her yüzleştiğinde biz de kendimizle yüzleşmekten kurtulamıyoruz. Ne mutlu bu yüzleşmeyi içi rahat bir şekilde sonlandıranlara. Kitap rahatlıkla bir gecede okunabilecek bir anlatıma ve olay örgüsüne sahip bitirdikten sonra da içinizde tekrar tekrar okuma hissi uyanıyor ister istemez. Bu hisse kulak vermenizi tavsiye ederim. Yazarın diğer romanlarında ve İçimizdeki Şeytan'da ölüm önemli bir yer tutuyor, zannımca yazar insanların ölüm karşısında tutundukları lakayıt tavrı her fırsatta eleştiriyor ama bu benim fikrim tabi. Son olarak yazar yoksulluğu ve geçim zorluğunu insana hayret verecek kadar gerçekçi anlatıyor ve buna bağlı olarak karakterlerimizin yaşadığı maddi zorluklar adeta içimize işliyor.Birçok dile çevrilmiş ve yayınlanmış bu eseri herkese tavsiye ediyor, böyle bir yapıtın ülke topraklarından çıkması beni oldukça gururlandırıyor ama yazarın kendi ülkesinde zindan hayatı yaşamış olması bir o kadar da utandırıyor.
17 Temmuz 2016 Pazar
İNCELEME&YORUM - HURİN'İN ÇOCUKLARI
Herkes Yüzüklerin Efendisi, Hobbit veya Silmarillion'u duymuştur yada en azından Yüzüklerin Efendisi veya Hobbit filmlerinden birini görmüştür. Bunun sebebi 2001-2003 yıllarında çekilen Yüzüklerin Efendisi filmlerinin popüler kültüre mal olmasıdır. Geçtiğimiz yıllarda (2012-2014) Hobbit'de sinemaya uyarlanmış ama malesef Yüzüklerin Efendisi filmlerinin başarısının yakınından dahi geçememiştir. Filmleri izleyen büyük bir kitle bu filmlerin kitap uyarlaması olduğunu bilir. John Ronald Reuel Tolkien isimli İngiliz yazar hayatını bu fantastik dünyayı kurmaya adamış ve gayet başarılı olmuştur. 1973 yılında 81 yaşında öldüğünde arkasında bir çok tamamlanmış ve bir o kadar da tamamlanmamış eser bırakmış ve hayata gözlerini yummuştur. Bu tamamlanmamış öykülerden birisi de Hurin'in Çocukları'dır.
![]() |
John Ronald Ruel Tolkien |
![]() |
Sayısız Gözyaşı Savaşı'nda Cüceler Ejderha Glarung'la çarpışırken. |
.
![]() |
Sayısız Gözyaşı Savaşı'ndaki Elfler |
![]() |
Hurin Oğlu Turin'in bir çizimi |
16 Temmuz 2016 Cumartesi
İNCELEME&YORUM - VALİANT HEARTS THE GREAT WAR
Geçtiğimiz günlerde Electronic Arts Battlefield 1'i duyurdu ve herkes çok heyecanlandı. Youtube'a herkes sürekli kapalı betada oynadıkları oyunları atmaya başladı. Herkes aynı haritada çoğunlukla aynı silahlarla aynı oyunu oynuyor hiç mi sıkılmıyorsunuz ya? Sürekli herkes oyun şöyle iyi böyle iyi. 1. Dünya Savaşı 'nda geçiyo diye mutlu olan insanları anlayabiliyorum çünkü bence herkes 2.Dünya Savaşı konulu FPS(first person shooter -birinci kişi ateş etme) oyunlardan bezdi artık ama bugün size belki gölgede kalmış belki unutulmuş bir oyun anlatacağım. Bizim Assassin's creed, Prince of Persia, Watch Dogs gibi oyunların yapımcısı olarak tanıdığımız Ubisoft 2014 Haziran'ında bi oyun çıkardı; Valiant Hearts The Great War.Türkçe'ye cesur yürekler büyük savaş olarak çevirebiliriz sanırım. Battlefield gibi Valiant Hearts'da 1. Dünya Savaşı'nda geçiyor ama hemen bayrakları asmayın. İki oyunda da Osmanlı yok sadece Battlefield'in multiplayerinde seçebiliyoruz sanırım Osmanlı'yı. Bunun bazı sebepleri var tabiki. Öncelikle 1.Dünya Savaşı deyince bizim aklımızda Çanakkale Savaşı, Sarıkamış, Kanal zorlasan Kut'ül Amare gelir doğal olarak, ama dünyanın geri kalanının aklına Batı cephesi gelir. Batı cephesi dedikleri Almanya ve Fransa sınırında gerçekleşen savaşlar ve kısmen haklıdırlar. Savaşın en kanlı geçtiği yer burasıdır ve 1. Dünya Savaşı'ndaki diğer bütün savaşlar dolaylı olarak batı cephesiyle ilgilidir. Konuyla ilgili olanlar Im Westen Nichts Neues kitabını okuyabilir yahut aynı adlı uyarlama filmini izleyebilirler bence gayet başarılıdır filmde kitapta. Sonuç olarak Valiant Hearts batı cephesinde geçen gerçekten esinlenilmiş bir hikayeyi anlatıyor. Hikayede Doğu Fransa'da çiftçilikle uğraşan bi ailenin hikayesini anlatır. Aile Karl eşi Marie, Marie'nin babası Emile, Karl ve Marie'nin henüz yeni doğmuş bir bebeği vardır. Bu sırada savaş patlak verir ve Fransız Hükümeti ülkedeki Almanların ülkeyi terk etmesini ister. Alman asıllı Karl sınır dışı edilir ve ailesi ondan hiç haber alamaz. Bu sırada Emile askere çağırılır ve Fransız ordusuna katılır. Marie ve henüz kundaktaki oğlu bir başlarına kalırlar. Karl da bu arada Alman Ordusuna alınır ve hikaye tam burada başlar. Oyunda Karl ve Emilie dışında 2 tane daha oynanabilir karakter vardır. Askere gönüllü olarak giren ve eşinin intikamını almak isteyen Amerikalı Freddie ve Paris'te okuyan Belçikalı bi' öğrenci olan Anna.
Oyun içerisinde puzzleları
çözerken ve düşmanla savaşırken bizim yanımızda gezen ve çok yardımı olan bir
Walt adında bir köpek vardır, şahsen oyunun en sevdiğim kısmıdır bu köpek. Bize
aşırı derecede sadıktır ve her durumda yardımımıza koşar. Bi süre sonra köpeğin
bu kadar sadık ve yardımsever olması bizi duygulandırıyor. Çünkü köpek bize
hiçbir karşılık beklemeden yardım etmektedir. Oyun bize savaşın herkesin
hayatını etkilediğini ve büyük çaresizlikleri anlatıyor. Oyunun atmosferi o
kadar güzel ki oyunu oynamaya başladıktan birkaç dakika sonra siz de
kahramanlarımızın yanında mücadele ediyormuş gibi hissediyorsunuz. Bunda oyun
müziklerinin etkisi çok büyük, oyunun her kısmında çalan her müziği çok sevdim.
Bunun yanında oyun size geniş bir tarihi anlatım sunmaktadır. Oyunu oynarken
karakterlerimizin geçtiği yerlerin yaşadığı olayların aslında gerçek olduğunu
oyun bize sürekli bilgilendirici bi şekilde hatırlatıyor, Valiant Hearts bize
bazen internet oyunlarını hatırlatsa da samimiyetini sonuna kadar
korumuştur.Oyun asla mükemmel değil, her yönden bir çok eksiği var ama oynanış,
ara sahneler, karakterler o kadar samimi ki kolaylıkla görmezden gelebiliyoruz.
Hele ki sırf para kazanmak için aynı oyunun adını değiştirerek her sene çıkaran
bi firmanın böyle bi oyunu piyasaya sürmesi de bizi mutlu etti, puzzle yapmayı
seviyor ve 1. Dünya Savaşıyla ilgili güzel bir hikaye dinlemek istiyorsanız
kaçırmamanız gereken bi oyundur. Aynı zamanda mobil olarak oynayabildiğimiz
Valiant Hearts The Great War bize 1.Dünya Savaşını alışılmışın dışında bir
oynanış ve hikaye olarak sunuyor ve bu sunum aynı konulu diğer oyunların
sunduğu duygusuzca insan öldürmenin çok dışında, Ubisoft'u tekrar tebrik ediyor
benzer oyunların devamının gelmesini bekliyor, hepinize iyi oyunlar diliyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)